Anksiyete bozuklukları, günümüzde birçok kişinin günlük yaşamını zorlaştıran yaygın sorunlardır. Bu alanda özellikle panik bozukluğu ve agorafobi öne çıkar.
* Panik Bozukluğu: Kişinin ani ve beklenmedik panik ataklar yaşamasıdır. Atak, birkaç dakika içinde zirveye ulaşır; yoğun korku ve kalp çarpıntısı, terleme, nefes darlığı, ölüm korkusu gibi fiziksel belirtilerle kendini gösterir.
* Agorafobi: Kaçmanın zor olabileceği veya yardımın ulaşamayacağı yerlerde bulunma korkusudur (toplu taşıma, kalabalıklar, evden yalnız çıkmak vb.). Eskiden panik bozukluğuyla ilişkilendirilse de, DSM-5 ile artık bağımsız bir bozukluk olarak kabul edilir.
* Görülme Oranları: Panik bozukluğunun yaşam boyu görülme oranı yaklaşık %2–3, agorafobinin ise %1,5–2 civarındadır.
* Cinsiyet ve Yaş: Kadınlarda erkeklere göre daha sık rastlanır. Panik bozukluğu genellikle genç yetişkinlikte başlar.
Nedenler: Biyolojik, Psikolojik ve Çevresel Etkenler
Bu bozuklukların tek bir nedeni yoktur; genellikle karmaşık bir etkileşim söz konusudur:
* Biyolojik: Beyin kimyası ve genetik yatkınlık.
* Psikolojik: Kaygıya yatkın kişilik ve geçmiş travmalar.
* Çevresel: Stresli yaşam olayları veya çevreden gözlemlenen kaygılı davranışlar.
Panik ataklar ani bir korku dalgası gibi görünse de, aslında uzun süredir bastırılmış veya duyulmamış bir duygunun ifadesi olabilir. Titreme, hızlı kalp atışı gibi bedensel belirtiler; işlenmemiş bir korku, öfke veya kaygıyı işaret ediyor olabilir.
:Sadece belirtilerle değil, bu belirtilerin altındaki duygusal anlamı görmek, iyileşme sürecinde çok önemlidir.
Atakların temeline inmek ve hangi duygulardan tetiklendiğini anlamak önemlidir. Örneğin:
* Kalabalıkta atak yaşamak, çocukluktan bastırılmış "güvensizlik" duygusunu tetikleyebilir.
* Yoğun stres altında çarpıntı yaşamak, geçmişten çözülmemiş kaygıların bir yansıması olabilir.
Bu duygular işlendiğinde, kişi daha sağlıklı ve doyumlu bir yaşam sürdürebilir.
Bilişsel davranışçı terapi (BDT) bu süreçte çok etkili bir yöntem. Atak sırasında ne hissettiğinizi fark etmek, o anların size ne söylediğini anlamak ve davranışlarınızı gözlemleyerek yönetmek, panik atakların etkisini azaltabilir. Örneğin panik atak sırasında nefesinizi hızlandırmak yerine yavaş ve derin nefes almayı öğrenmek, bedeninize “tamam, güvendesin” mesajını verebilir ve panik hissini hafifletebilir.
Buna ek olarak EMDR ve şema terapi gibi yöntemler de süreci destekleyebilir. Geçmişten kalan işlenmemiş duygular ve travmalar işlendiğinde, kişi hem kendini daha güvenli hissedebilir hem de günlük hayatındaki korkularla başa çıkmayı öğrenebilir. Hangi yöntemin kullanılacağı psikoloğun yaklaşımına bağlı olarak değişebilir; ama amaç hep aynıdır: sizi güçlü ve hayat dolu kılmak.
Panik ataklar zaman zaman zorlayıcı olabilir. Ama sürece küçük adımlar atarak yaklaşmak, kendinize zaman tanımak ve gerektiğinde destek almak, üzerinizdeki etkilerini azaltabilir. Her ilerleme, ne kadar küçük olursa olsun, sizin için bir kazanımdır. Bütüncül bir çalışmanın panik ataklar üzerindeki etkisi oldukça yüksektir; bu yüzden yardım almaktan çekinmemenizi öneririm…
M.Berk KARAOĞLU
Uzman Klinik Psikolog
İZMİR TERAPİ VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK MERKEZİ