Duyguların bir uçtan diğerine savrulduğu, sevilme arzusu ile terk edilme korkusunun iç içe geçtiği, kimliğin bir türlü sabitlenemediği bir iç dünya… İşte borderline kişilik bozukluğu, tam da bu gelgitlerin ortasında şekillenen bir ruhsal yapıdan ibarettir.
“Borderline” kelimesi, kelime anlamıyla “sınırda” demektir
tarihsel olarak nevroz ile psikozun sınırında yer aldığı düşünülen bu bozukluk, bugün artık duygusal düzenleme güçlükleriyle tanınan karmaşık bir kişilik örüntüsü olarak kabul edilir.
⸻
Borderline bireylerin ruh hali son derece değişkendir. Bir an mutluluk ve coşku yaşarken, kısa süre içinde yoğun bir öfke, suçluluk ya da boşluk duygusuna sürüklenebilirler.
Bu ani geçişler, genellikle küçük bir tetikleyiciyle ortaya çıkar — bir mesajın geç gelmesi, küçük bir yanlış anlaşılma ya da sevdiği birinin yüz ifadesi bile yoğun duygusal fırtınalara neden olabilir.
Aslında bu duygusal dalgalanmalar, kişinin içsel güven duygusunun zayıflığıyla ve ilişkilerinde sürekli teyit arayışıyla yakından ilişkilidir.
⸻
Borderline kişilik yapısında “terk edilme” en temel korkulardan biridir.
Kişi sevdiklerine büyük bir tutkuyla bağlanır, ancak aynı zamanda onları kaybetmekten ölümcül derecede korkar. Bu korku o kadar yoğundur ki, bazen terk edilmemek için kontrolcü ya da manipülatif davranışlar gelişebilir.
Paradoksal biçimde, bu çaba çoğu zaman ilişkiyi gerçekten yıpratır,sevgiyle korumak istenen bağ, bir noktada uzaklaşmayla sonuçlanır. Bu durum “yaklaş – uzaklaş” döngüsünü besler.
Terk edilme korkusunu taşıyan kişi, bir yandan yoğun bir yakınlık arzular, diğer yandan bu yakınlığın getireceği “kırılma riskine” dayanamaz. Böylece ilişkilerde ya hep ya hiç tavrı görülür:
Borderline bireyler çoğu zaman kim olduklarını, ne istediklerini, neye inanacaklarını bilemezler.
Hayat hedefleri, değerleri, tarzları ve ilişkilerdeki rolleri kısa süre içinde değişebilir.
Bu kimlik karmaşası, bir tür benlik bütünlüğü eksikliğini yansıtır.
Kimi zaman başkalarının ilgisini kaybetmemek için sürekli “uyum sağlayan” bir kimlik sergilerler, kimi zaman da bu uyum çabasına öfke duyarak “hiç kimse olmamayı” tercih ederler.
Bu içsel gelgit, kronik bir boşluk hissiyle sonuçlanır. Kişi “içinde bir eksiklik”, “anlam kaybı” ya da “yaşamın bir türlü dolmayan boşluğu”nu hisseder.
⸻
Yoğun duygusal acılarla baş edemeyen bazı borderline bireyler, kendine zarar verme davranışlarına yönelebilir.
Bu davranış, dışarıdan bakıldığında “kendine düşmanlık” gibi görünse de, aslında çoğu zaman duygusal acıyı somut bir acıya dönüştürme çabasıdır.
Kendine zarar verme, kişinin “hissettiği yoğun duyguyu kontrol altına alma” ya da “yaşadığını hatırlama” yolu olabilir.
Bu nedenle, böyle davranışlar asla “ilgi çekme” olarak görülmemelidir; tam tersine, kişinin ruhsal acısının bir dışavurumudur.
⸻
Borderline kişilik yapısında bazı savunma mekanizmaları sık görülür:
• Bölme (splitting): İnsanları ya tamamen “iyi” ya da tamamen “kötü” görme. Aradaki gri alanlara tahammül etmek zordur.
• Yansıtma: Kendi duygularını başkasına atfetme.
• Yansıtmalı özdeşim: Kendi hissettiklerini karşısındaki kişiye hissettirme.
• İdealleştirme – Değersizleştirme: Birini bir anda yüceltip, ardından tamamen değersizleştirme.
• Maskeleme (masking): İç dünyasında hissettiği yoğun duyguları gizlemek veya bastırmak için yüzüne bir “duygu maskesi” takma; genellikle dışarıya sakin veya mutlu görünmek için kullanılır.
Bu mekanizmalar, kişinin zihinsel bütünlüğünü korumak için geliştirdiği savunmalardır; ancak ilişkilerde sıklıkla çatışma yaratır.
⸻
Genel toplumda borderline kişilik bozukluğu yaklaşık olarak her 100 kişiden 1-2’sinde görülür. Ancak psikiyatri kliniklerinde bu oran daha yüksektir, hastaların yaklaşık %10-20’sinde borderline belirtileri görülebilir.
Kadınlarda erkeklere göre daha sık teşhis edilir; ama erkeklerde de farklı belirtilerle ortaya çıkabilir.
Borderline kişilik bozukluğu tek bir sebepten kaynaklanmaz; genellikle birkaç faktör bir araya gelir.
• Genetik ve biyolojik faktörler: Bazı insanlar duygularını düzenlemede daha hassastır; beynin bazı bölgeleri (örneğin duyguları kontrol eden amigdala ve prefrontal korteks) farklı çalışabilir.
• Çocukluk deneyimleri: Duygusal ihmal, istismar, tutarsız ebeveyn davranışları veya güvenli bağlanma eksikliği borderline gelişiminde önemli rol oynar.
• Sosyal ve çevresel faktörler: Kaotik aile ortamı, sosyal destek eksikliği veya erken yaşta yaşanan kayıplar kişiyi daha kırılgan hâle getirebilir.
Araştırmalar, borderline kişilik bozukluğunun kökeninde genellikle erken dönem bağlanma travmaları olduğunu gösteriyor
• Çocuğun duygularının tutarsız biçimde karşılandığı,
• Güvenli bir ilişki ortamının sağlanamadığı,
• İhmal, duygusal istismar veya reddedilme yaşandığı ailelerde
çocuğun benlik gelişimi “sağlam” bir temel üzerine oturmaz.
Böyle bir çocuk, büyüdüğünde hem sevgiye aç hem de sevginin yıkıcı olabileceğine inanan bir yetişkin haline gelebilir.
Yani borderline kişiliğin altında, çoğu zaman “sevgiye özlem duyan ama sevgiden korkan” bir çocuk vardır.
Borderline kişilik örüntüleri gösteren bireylerle çalışmak, onların yaşam kalitesini artırmaya ve duygusal dengeyi yeniden kurmalarına destek olmayı amaçlar.
Bu noktada, en etkili psikoterapi yaklaşımlarından biri Şema Terapidir.
Şema terapi sürecinde özellikle terk edilme, kusurluluk, duygusal yoksunluk ve yetersizlik gibi temel şemalar üzerinde çalışılır. Bu süreçte bireyin aile öyküsü, kriz durumları, geçmiş travmatik deneyimleri ve ilişkisel örüntüleri birlikte ele alınır.
Amaç; yoğun duygusal dalgalanmaların dengelenmesi, uçlarda yaşanan duygulanımların daha “gri” bir alana taşınması ve kişinin yaşamına daha fazla istikrar, huzur ve anlam kazandırılmasıdır.
Ancak, kendine zarar verme, başkalarına zarar verme ya da işlevselliğin belirgin biçimde bozulması gibi durumlarda psikiyatrik destek alınması büyük önem taşır.
Bunun yanı sıra, geçmişte travmatik yaşantıların varlığı durumunda, bu anıların işlenmesine destek sağlayan EMDR terapisi oldukça faydalı olabilir. Ayrıca, bireyin günlük yaşama uyumunu güçlendirmek ve düşünce süreçlerini yeniden yapılandırmak için Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) tekniklerinden yararlanmak da süreci destekler.
Terapi sürecinde bizler; kişinin geçmişindeki yaraları anlamlandırmasına, duygusal yoğunluklarını dengelemesine ve yaşamına daha sağlıklı ilişkiler ile daha istikrarlı bir ruh hali kazandırmasına yardımcı olmayı hedefliyoruz.
M.Berk KARAOĞLU
Uzman Klinik Psikolog
İZMİR TERAPİ VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK MERKEZİ